Yıllar önce internette bir Yunanlı ile arkadaş olmuştum. Hala da ara sıra yazışırız. Kendisi politikaya, tarihe, felsefeye meraklı, zeki ve çok donanımlı bir mühendis. Ülkelerimiz hakkında da ileri geri tartışma yapabildiğim olgun bir kişi. Nüktedan, hoş sohbet… Kıran kırana politika konuştuğumuz bir gün, kendisine ‘’Türkiye’de demokrasinin bir şekilde sallantıda olmasına bu kadar ‘’bana ne’’ci bakma, hatta içinden seviniyorsan da iki kere düşün. Burnunun dibinde, İslami kurallarla yönetilen -Allah korusun- kara çarşafa bürünmüş kara bir ülke olmasından tüm Avrupa, ama en çok sen ve ülken zarar görür’’ demiştim. Bir zaman önceydi. Farazi konuşuyorduk!
Geçenlerde elime- sanırım- bir yabancı dergide yayınlanan anlamlı bir karikatür geçti:
Üzerinde TERÖR yazan koca bir göletin önüne kurulmuş; üzerinde TÜRKİYE yazan koskoca bir baraj… Barajın eteklerinde ise boydan boya uzanan AVRUPA yerleşkesi var. Baraj bir köşesinden derin bir çatlak almış ama, aslanlar gibi, anıt gibi duruyor. Şimdilik…
Her iki konuyu birbirine bağlarsak; ülkenin bölünmesinden medet umanlar, elbette Türkiye’nin çok stratejik noktadaki bu katalizörlük görevini göz ardı etmiyordur. Türkiye’nin silüetini küçültüp, bu görevi bir şekilde konsorsiyumlara da devretmek gibi alternatif çözümlere de sahiptirler belki. Kim bilir? Ya da, amaçlarına ulaştıklarında, doğuda kendi yarattıkları toz bulutunun da nasılsa dağılacağını düşünüp, gevrek gevrek gülüyor da olabilirler. Yaşım dolayısıyla neyin ne kadarını görürüm bilemiyorum. Ama birileri yanlış düğmelere basmakta olduğunun farkında olduğunda, iş işten -, tüm Avrupa için- geçmiş olabilir.
Her ne formül düşünülürse düşünülsün; bir kere, Orta Doğuda kurulacak barikat, hiçbir zaman, hiçbir koşulda Türkiye’nin bekçiliği kadar güçlü, kuvvetli ve aşılmaz olamayacaktır. Karikatürde yer alan Türkiye barajı gerçekten de asırlara dayanan temele ve sağlamlığa sahip olan topraklarımızı temsil eder. Gücünün çoğunu da altında yatan şehitlerinin kanından alır. O nedenle hem dünya, hem münferit olarak Avrupa, atmakta olduğu adımı dikkatli atmalıdır. Onların anlayamayacağı, bu güçteki maneviyatın, gelişmiş siyasi politikalarla da olsa, kolay koparılamayacağı, sosyolojik analizlerle kolay çözülemeyeceğidir.
Ayrıca, İslamiyeti karşısına almak, onların giyim kuşamlarıyla başlayan yasaklar getirerek Müslümanları kategorize etmek, Hristiyan Avrupası yaratmak fikri tehlikeli bir görüştür. Avrupa’lının bu kalkışması, Türkiye’de siyasi amaçla kullanılan örtünme mücadelesi ile aynı olmayacaktır. Tarihin karanlık sayfalarına dönerek, Haçlı Seferlerinin nedenlerini hortlatmanın, Hiristiyan- Müslüman ayırımcılığı yaparak toplumları zehirlemenin bedeli çok ağır olur.