“Cehaletimizin göstergesi, kadere, şanssızlığa, talihsizliğe olan inancımız ölçüsündedir.”
Gerçek insanı özgürleştirir. Çünkü gerçekleri görmek ve kabul etmek, bize onları değiştirme gücünü de verir. Kabul bu gücü içinde barındırır. Ama insanların çoğu gerçeklere inanmamayı tercih ediyor. Gerçeklerle yüzleşme cesaretini göstermek yerine, gerçekleri inkâr ederek özgürlüğünü de feda etmeyi seçiyor.
Gerçeklerden korkuyoruz çünkü değişimden korkuyoruz. Çünkü bilinmeyenden korkuyoruz. Bildiğimiz alışık olduğumuz düzen bize ne kadar acı verirse versin tanıdık geliyor. Ne kadar acı çekersek çekelim, mutsuz olursak olalım, yine de bildiğimiz “tanıdık koşullar” altında yaşamak, bilmediğimiz “yeni koşullara” adapte olma sürecinden daha kolay, daha risksiz, daha güvenli geliyor.
Charles Bukowski nin dediği gibi “Bazı gerc¸eklerle yu¨zles¸mek, can acıtsa da, hayatınızı ipten alır”. Kendimizle yu¨zles¸mek hayatımızdaki beyazlıgˆın dıs¸ındaki karanlık tarafı aydınlatmak ic¸in go¨sterdigˆimiz c¸abadır. Karanlıgˆı aydınlatmak so¨ylenildigˆi kadar kolay degˆildir, kimse kolay kolay karanlık tarafı go¨rmek istemez. Karanlıgˆa bakmamak daha keyiflidir karanlıgˆı aydınlatmak ise emek ve c¸aba gerektirir, acı vericidir. Ama aydınlanan karanlık, Bukowski’nin de dedigˆi gibi hayatımızı ipten alır. Bir cambaz gibi ipte denge durmaya c¸alıs¸mak aslında daha tehlikelidir ve acı c¸ektirir. Yu¨zles¸mek ise dengede durmaktan yorulmus¸ sizi sagˆlam adımlara go¨tu¨recektir.
İnsanın kendisinde oluşan hataları görmezden gelmemesi, acı da verse, onlarla yüzleşmesi gerekir. Eğer bu hatalarını fark ettiği halde kendisiyle yüzleşmeyi göze almazsa, ya kendini lanetleyecek ya da görmezden gelip hayatına mutsuz olarak devam edecektir.
Hatalarını kabullenmeyip, kendisiyle yüzleşmeyince kendini lanetleme yolunu seçerse, bu seçim, kendisi için olumsuzlukların orta çıkmasına sebep olacak ve sorumluluklarını görmesini engelleyecektir. Ülke olarak yaşadığımız sıkıntılardan ders almamız dileğiyle…