Türkiye’de artışa geçen işsizlik sorununu çözümü yapısal bir değişiklikten geçiyor. Yeşil işler işsizliğe çözüm olabilir ancak mevcut ekonomi politikaları yeşil istihdamın önünü tıkıyor.
İşsizlik sorununun tek kaynağı siyasi krizlerle tetiklenen ekonomik sorunlar değil. Üzerinden araç geçmeyen ama bedeli cebimizden çıkan köprüler, gerçek talep hesaplanmadan yapılan ve zarar etmemesi için teşvik verilen elektrik santralleri ile trafik sorununa çözüm olmayan ama şirketlere gelir yaratan tüneller gibi birçok ‘yatırım’, sınırlı maddi kaynakları ekonomik faydaya çeviremeyecek kanallara aktarırken, istihdama da sabun köpüğü gibi geçici bir katkı sağlıyor. Köprü inşaatında çalışan işçi, inşaat bitince işsiz ve güvencesiz kalıyor. Elde ettiği gelirden birikim sağlayamadığı gibi, çalıştığı süreç boyunca yeni bir bilgi veya yetenek de öğrenmiyor. Yatırımlar rant odaklı olduğu için de iş kazaları kaderi oluyor. Yaratılan bu geçici işler ekonomide dönüşüm yaratmaktan uzak. Bir çeşit üretememe sancısı çekiyoruz. Gerekli mal ve hizmeti üretemediğimiz gibi yanlış ürün ve hizmetleri üretme çabasındayız. Üretim süreçleri insandan, doğadan ve ihtiyaçlardan kopuk. Bu sancıyı dindirmenin yolu ise Türkiye’nin üretim alanlarını ve üretme biçimlerini değiştirmesinden geçiyor. Yeşil sektörler ve yeşil işler, işte bu dönüşümde anahtar rol oynayabilir.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) rakamlarına göre bu dönüşüm 1,5 milyarlık bir işgücünü ilgilendiriyor. Daha yeşil ve düşük karbonlu (diğer işlere oranla daha az iklim değişikliğine yol açan) işlerin 60 milyon ek iş yaratacağı da söyleniyor. Bu rakamları sadece bir tahmin gibi okumayın. 2015 sonunda dünyada yenilenebilir enerji alanında çalışan 8 milyon 100 bin kişi vardı (IRENA). En büyük pay güneşte. 3 milyon 700 bin kişi elektrik üreten veya su ısıtan panel üretimi ve montajında çalışıyor. Biyoyakıt alanında 2 milyon 500 bin, rüzgar enerjisinde ise 1 milyon kişi iş bulmuş. Baraj yapıldıktan sonra istihdam yaratma özelliğini kaybeden küçük hidroelektrik santralların yarattığı istihdam ise 200 binle sınırlı.
Yeşil işlerin bir başka özelliği de kadın istihdamına daha fazla fırsat vermesi. ABD’de güneş enerjisi sektörünün yüzde 24’ünü kadınlar oluşturuyor. Kömür madeninde kadın görmek hemen hemen her ülkede zor ama yeşil işler, özellikle de enerji gibi kadınların daha az şans bulduğu alanları dönüştürüyor. Geleneksel enerji alanında kadın çalışan oranı yüzde 20-25’lerdeyken, yenilenebilir enerji alanlarında yüzde 35’lere kadar çıkıyor. İşler yeşerdikçe aynı zamanda morlaşıyor da denebilir.
Yeşil işlerin belki de en büyük özelliği, bir ürün üretirken bir başka sorun yaratmaması ya da bunu sınırlaması. Bazen de doğrudan sorunların çözümü için çalışması. Dünyada yaptıkları işin tanınması bekleyen 20 milyona yakın atık toplayıcısının işi buna iyi bir örnek. Onlar olmasa yeniden değerlendirilmediği için büyük bir kaynak israfı yaşanacak. Geri dönüştürülmeyen kağıtlar nedeniyle binlerce ağaç kesilecek. Avrupa Birliği’nde, biyoçeşitliliğin korunması, doğal varlıkların ve ormanların rehabilitasyonu için çalışan 14 milyondan fazla insan olduğunu biliyor muydunuz? Ormanların korunması için ödenen maaşlar bazı eski kafalı iktisatçılar için boşa harcanan bir para gibi kabul edilebilir. Ormanların insanların daha sağlıklı yaşaması için bize sağladığı temiz hava gibi hizmetler ise karşılığında bir bedel ödenmediği için hesaba katılmaz. Halbuki sağlıklı insanlar sayesinde hastane ve ilaç masrafı düşer. Türkiye’de ise sanki tersi söz konusu. Sağlık işlerini özel sektöre bırakmış ülkelerde hasta sayısının devamlılığı, istihdamın sürdürülmesi ve sektörün devamı için şarttır. Sağlıksız şehirler yaratan bir iktidarın sağlığı özelleştirmesi bir tesadüf mü acaba?
***
Nedir bu yeşil işler?
Enerji tüketimini azaltacak yalıtım malzemeleri üreten veya güneş panelleri üreten bir fabrikada ya da atıkların azaltılmasını sağlayacak geri dönüşüm merkezlerinden birinde çalışıyorsanız bir ‘yeşil iş’e sahip olduğunuzu söyleyebilirsiniz. Yeşil işler bazen de yıpranmış bir ekosistemin yenilenmesiyle ortaya çıkar. İster muhasebeci olun ister üretim hattında çalışın, çevre sorunlarının çözümünü amaçlayan, o sorunları yaratmadan üretim yapmayı hedefleyen bir iş kolundaysanız siz de yeşil yakalısınız. Yaka demişken... Türkiye’de çevre korumayı plajda naylon torba toplamak sananların sayısı çok olduğu için özellikle belirtelim. Mavi yakalılar kadar beyaz yakalılar için de yeşil iş fırsatları var. Daha az yakıt, su harcayan ekolojik binaların ve iklimi değiştirmeyen yeni enerji kaynaklarının tasarımı gibi.
Güneş kömürden daha fazla istihdam sağlıyor
Türkiye’de ise kömür ve doğalgaz gibi fosil yakıtlara emanet edilmiş enerji sektörü milyarlarca doları bulan harcamaya rağmen kalıcı ve sağlıklı bir istihdam fırsatı yaratmaktan uzak. ‘Yatırım’ miktarının düştüğü 2016’da bile enerji santrallarına harcanan para 5 milyar dolardı. Elektrik üretiminde kaynak seçiminin etkisini görmek için kömür ve güneşi kıyaslayabiliriz. ABD’de Berkeley Üniversitesi tarafından yapılan araştırmaya göre 1 MW güneş (fotovoltaik) enerjisi kurulduğunda 10’dan fazla kişiye (bazı kaynaklarda bu rakam 30’a kadar çıkıyor) istihdam sağlanabiliyor. Kömürde ise bu sadece bir kişinin iş sahibi olması demek. Yuvarlak bir hesapla söylersek, 1000 megavatlık (MW) bir kömür santrali yerine çatılarımıza 1000 MW’lık güneş paneli kursaydık 1000 değil 12 bin kişiye iş sağlamış olacaktık. Her yıl aynı miktarda kurulum yapmak da bu sektörü kalıcı hale getirecek, teknoloji transferinin de önünü açacaktı. Kömür ve nükleer gibi kirli enerji kaynaklarına verilen teşvikler hem çevre sorunlarına neden oluyor hem de bu dönüşümün önünü tıkıyor.