Özellikle son zamanlarda herkesin birbirine sorduğu bir soruyu kendi köşemde irdelemek istiyorum. ‘’Biz hep böyle kaba- saba, düşüncesiz, duygusuz bencil miydik, yoksa, ilerleyen medeniyet ölçüsü ile daha da iyi noktalara gelmemiz gerekirken, Darwin teorisini yalanlamaya mı baş koyduk?’’
Türk ırkı, insani değerlerini, güzel alışkanlıklarını, atalarından gelen görgüyü, kibarlığı, saygıyı kaybederek gelişim yerine gerileme mi gösteriyor? Neden?
Aşağıda Londra’da yaşayan gelinimizden gelen bir anekdot var. Konunun öz’ü, olayın kendi içinde değil; satır arasında:
‘’Bazı rutin kontroller için hastaneye geldim. Sıra bekleme ve test süreçlerini de hesaba katarak, ne olur ne olmaz diyerek 5 saat için otopark ödemesi yaptım. Hastanede işim tahmin ettiğimden erken bitti ancak, verdiği bazı ilaçlar nedeniyle doktor: ‘’Bir saat kadar araba kullanmayın,’’ dedi. Aslında kendimi iyi hissediyordum ama risk almamam gerek. Hastanede oyalanmak yerine arabamda beklemeyi tercih ettim. Arkama yaslandım, gözlerimi kapattım.
Az sonra bir gürültüyle irkildim. Birileri çok kuvvetli ve kaba bir şekilde arabanın kaputuna TAK TAK vuruyor, bir tafartan da Türkçe bağırıyor.( Arabadaki bazı Türkçe kitapları ve notları görmüş olmalılar):
‘’Hanımefendi! Burası dinlenme yeri değil. 15 dakikadır park yeri bekliyorum. Lütfen otoparktan çıkın!’’
Bir an ‘’biletim ve daha zamanım var’’ demek geldi içimden. Neye yarardı ki? Çünkü burada önemli olan, haklı ya da haksız olmak değil. Bir kişinin bir diğerine göstermesi gereken saygı, tavır ve yaklaşım biçimi. Kibarca gelse, durumunu açıklasa, benim sakıncamı dinlese, birbirimize geçmiş olsun diyerek bir orta yol bulurduk. Hatta ona kendi biletimi de verebilir, yer açardım.
Ben yine de, aklımla değil, yüreğimle düşünmeye çalıştım. Burası bir kafe önü değil; hastane otoparkı! Kim bilir ne tür bir derdi, acelesi vardır? Hangi sağlık sorunu ile cebelleşmektedir? Hoşgörülü olmak da bir erdem ama beni asıl üzen başka bir şey… Bu kişi; aynı davranışı bir İngiliz’e göstermez, gösteremez. Ona karşı dikkatli ve özenlidir. Kültürünü öğrendiğimiz bu ülkenin kibarlık kriterlerinden nasibini almıştır. İş kendi yurttaşına gelince, farklı olan diğer yüzünü , kaba yönünü neden göstermeyi seçer ki?’’
Benim yazılarımın, yorumlarımın bir kısmı ’eskiden…’ le başlar. Anneannelerimizden kalan meşhur ‘’ bizim zamanımızda…’’ sözcüğü ile devam eder. Severim nostaljiyi... Geçmişte yaşadığımız komşuluk ve aile ilişkilerini burnum sızlayarak yad ederim. Karşılıklı saygı sevgi duyduğumuz, kibar ve özenli olduğumuz, görgü kurallarını okuyup ezberlediğimiz yılları anarım. Yazdığım iki kitap da, bu eski zamanlardaki şanslı zamanlarımızın güzelliklerini anlatır. Anılarımın hiç birinde, insanlık değerlerini kaybetmiş’, insanını sevmeyen, saymayan, birbirine düşmanlık yapan, birbirinin inancını sorgulayan, ayıplayan ayrıştıran tek bir yaşanmışlık yoktur.
Bu gün geldiğimiz nokta bir ilerleme sayılıyorsa…Batsın böyle medeniyet! Böyle gelişmişlik!
Büyüklük, bir oluşum değildir. Büyüyebilirsin ama büyük olamazsın.