Şimdi… Soruyorum; Yaşar Nuri Öztürk hocamızı çok takdir edip yolunu izleyen milyonlar içinde kaç kişi onun yaşamını, eğitimini ve yararlı çalışmalarını biliyordur? Acaba, hocamız popüler olmasa, kanal kanal dolaşıp fikirlerini yaymasa aramızdan kaç kişi, onun eserlerini okur da, İslam’ı rasyonal bir bakış açısından öğrenmeye kalkardı? Kaç kişi onun kitaplarını alırdı?
Elbette onun takipçileri eğitimli, aydın, aydınlık kişilerden oluşur lakin, yine de biz milletçe okuma- araştırma sevmeyiz. Oturduğumuz yerden fındık fıstık yiyerek Tivi izleyerek bilgilenmek bize cazip gelir.
Yazalım, tanıtalım ve kendisini öyle analım:
Yaşar Nuri Öztürk, Karadenizli’dir. İlk eğitimini babasından aldı ve dokuz yaşında hafız oldu. On yıllık klâsik din eğitiminden sonra hukuk ve ilahayat tahsilini bitiridi. İslam felsefesi gibi çok derin bir dalda doktorasını tamamladı. Fransa’da, Ortadoğu ve Balkanlarda, Afrika ülkelerinde, Fransa’da akademik çalışmalar yaptı, New York üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalıştı.. .
Türkçe , Farsça, Arapça ingilizce ve Fransızca dillerinde çalışmaları vardır.
İlk tercümesi, Elmalılı M. Hamdi Yazır tarafından yapılan KURAN’IN ‘yorum katılmamış’ Türkçe çevirisini yayınıydı. 1993 - 2003 yılları arasında 126 baskı yapan bu çeviri, “Türkiye Cumhuriyeti Tarihinin En Çok Baskı Yapan Kitabı” sayılmaktadır.
1992 yılında İstanbul Üniversitesi’nde İlahiyat Fakültesi kuruldu. 19.11.1993 yılında ise Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk kurucu dekan olarak atandı.
Yaşar Nuri, renkli bir kişilik, ilginç bir din bilimcisi idi. Özel hayatını da aynı renklilikte devam ettirerek, bir dönem kamuoyunu, dizi film heyecanında peşinde sürükledi. Karizmatik olduğunu, boylu poslu ve yakışıklı sayılmadığı halde, istediği her kadını etkisi altına alabileceğini söylediği röportajları herkesçe hatırlanır.
İlginçtir. İlk eşi hakkında kimse bir şey bilmez. 2. Eşi de hocamızı, ilişkisi olduğu danışmanı ile uygunsuz bir şekilde yakalamış, boşanmaları pek zarif olmayan bir şekilde basına yansımıştı. Son yıllarda TSM sanatçısı Kanaat hanımla nişanlanmış ve kendisinden bir hayli genç olan aşkını dillendirmekte sakınca görmemişti. Bir başka ilginçlik de o zamana kadar tüm resmi belgelerde 1945 olan doğum tarihini, bu genç hanımı tanıdıktan sonra 1951 olarak duyurmaya başlamasıdır. Din adamı da olsa, Yaşar hoca sonunda bir erkektir!
Magazin haberlerinin ne kadarının doğru olduğu tartışma götürür. O nedenle, kendisini saygıyla ve güzel duygularla anmak, eşsiz bilgisini ve bize öğretilerini ön plana almak lazımdır.
Kısa süre önce Tüyap Kitap Fuarında eşi Canan hanımla aynı yayınevinin yazarları olarak imza günlerimiz paylaşmıştık.. İlk dikkatimi çeken, düzgün hatlı, güzel bir kadın olduğuydu. Hemen ardından, gözlerinde, aldatılmış kadınların hepsinin bakışlarına yapışıp kalan ve ölene dek çıkmayan hayal kırıklığının o buzdan, solgun ışıklarını fark ettim.
Ben o bakışları o kadar çok gördüm ki…
Yanılmadığımı onun cenazeye katılmadığını öğrendiğimde iyice anladım. Nedense büyük aşkı Kanaat hanım da son vedada yoktu. Yaşar Hocamız, kadınlarını pek mutlu edememiş ve kalbi kırık bırakmış anlaşılan. Allah rahmet eylesin.