Bizler… Şu meşhur 68 kuşağı… Yani 60 lı yıllarda büyüyenler…
Çocukluğundan itibaren 60 lı 70 li 80 li yıllar ihtilalerini görenleriz.
Gençliğimizi, ideallerimizi yönlendiren emperyalist kuklacılar,
Tıpkı şimdi olduğu gibi,
Ne çok uğraştılar ayrı kamplara bölmek için bizleri…
Caddenin sağ kaldırımından ayrı, sol kaldırımını ayrı yürüyenlerden olduk. Kardeş kardeşe uzaktan bakan, birbirinin ciğerini sökenlerden olduk.
Alevi – Sünni necidir, nicedir? Evimiz, soframız bir; iyi günde, kötü günde tek yürektik. Sinsice oyulduk fark etmedik. Yaban olduk da anlamadık.
Her ilde, her mahallede Ermeni - Türk komşuyduk, ahbaptık. Eğlencede birlikte halay çeker, acı günde kenetlenirdik. Bozmak adınaydı tüm çabaları ve akla gelmeyen düzenekler. Bir dönem, kiralık ellere verdikleri silahlarla Ataşelerimizi katlettiler. Tarihin sayfalarında kalmış bir meseleyi hortlattılar. Dünyayı düşman ettiler Türk’e.
Dört bir tarafı denizle çevrilmiş dünyadaki tek YARIMADA olan ülkenin stratejik coğrafyasına imrenerek, ağızlarından salyalar akarak bakan, boğazlardan gözünü alamayan, dost görünen günah yüklü düşmanlara senaryo mu yok?
Yunan’la olan ilişkimiz siyaseten hassastı. Oysa biz halklara kalsa, her zaman, komşu, her zaman dosttuk. Birlikte türküler yakar, şarkılar söylerdik. Barış nutuklarıyla dünyanın gözünü boyarken, ziyafete çağırır gibi yapıp, iki ülkenin sofrasına Kıbrıs’ı koydular. Savaşı körüklediler.
Ege Denizinde, yalnızca koyunların yaşadığı bir minik adada bayrakları çarpıştırıp, buradan çıkacak kıvılcımdan medet umdular.
En son oynanan oyunun din üzerine olduğu bilinen bir gerçek. Bu kez sadece ılımlı / fanatik İslamcıların değil; eğitimlilerle eğitimsizlerin, okuyanlarla okumayanların, rasyonal akıllılarla, düz mantıkçıların karşı karşıya gelmesini sağladılar.
Hiç biri bu zamana kadar TUTMADI!
Bunca badire atlatan biz 68 kuşağı hd temsilcilerinin ölmeden önceki son isteği, her zaman olduğu gibi, demokrasisi korunmuş, Cumhuriyetine ilelebet bağlı ve birbirinin inancına saygılı, sevgili insanlardan oluşan huzur içinde bir ülke bırakmaktır.
Dini inanç farklılıklarının körüklenmesi ile bir ülkenin insanlarının zıt kutuplara yönlenmesi, parçalama planın olağan sonucudur. Zaman içinde toplumda bu olumsuzluk da tolere edilebilir. Ne var ki, dini kışkırtmalarla ülke halkını ‘sosyal temelde’ bölen; bir adım sonrasında bu bölünmeyi, ‘siyasi zemine’ çekmeyi planlayan dış düşmanlar, hayalini kurduğu ziyafet sofrasına hala Türkiye’yi meze yapmayı düşlemekteler. Bir kez daha leş yiyici ülkelere dersini vermek gerekecektir.