Siz ideal bir Türk kadınısınız. Eli öpülesi bir Türk annesi.
Eviniz pırıl pırıldır. Çamaşır ütü varsa; öğlene biter nasılsa.
Günlük yemeğiniz çoktan düşünülmüştür, tatlısıyla turşusuyla hazırdır.
Siz aslında ‘öğleden sonra’ya hazırsınızdır.
Falancanın kahvesi, filancanın altın günü. Ellerde nakış, örgü,
Kimi ellerde papazla joker, saatler keyifli geçer.
Çocukların karnı tok, sırtı pekse…
Beyin de keyfi yerindeyse…
Ehh. Daha ne olsun?
…..
Siz hiç bir yılbaşı akşamı, bir bayram sabahı, bir hastanenin çocuk bölümünde, hayatla kumar oynayan çocuklara oyuncak taşıdınız mı?
Onun başucunda yorgunluktan gözleri kapanan bir anneyi dinlendirdiniz mi?
Görme engelliler için bir kitap okumaya yeltendiniz mi?
Bir düşkünler yuvasında çikolata, bisküvi dağıttınız mı? Onlara kitap dergi götürdünüz mü?
Hiç bulunduğunuz semtin belediyesine başvurup, kadın dayanışması adına bir kere olsun ‘’Yapabileceğim bir şey var mı ‘’ diye sordunuz mu?
Siz, hiç kendi kendinize düşünüp, tasarlayıp mahallenize, okulunuza, komşularınıza, semtinize, sokağınıza yararlı olabilecek bir proje ürettiniz mi?
Birilerinin sizi yönlendirmesini beklemeden arkadaşlarınızı dostlarınızı, yakınlarınızı toplayıp organize olmayı denediniz mi?
Evinize temizliğe gelen kadın dışında, çevrenizde derdi olan, geçim zorluğu çeken insanları arayıp sorununu dinlediniz mi, aranıza almayı, onu kazanmayı düşündünüz mü?
Sinemaya, tiyatroya, eğlenceye giderken, hayatında bu tür yerlere gitmemiş bir çocuğu, bir genci davet etmek aklınıza geldi mi?
Mongolizm, çift cinsiyetlilik, intersex, zeka özrü gibi toplumdan nispeten tecrit yaşayan anneler hakkında bilgi edindiniz mi?
Engelli çocuğu olan annelerle bağlantı kurmak, onlara destek olacak etkinliklere ve söyleşilere katılmak gibi bir deneyiminiz oldu mu?
Onlar, çocuklarından sonra ölmek isteyen annelerdir.
Biz ne kadar anneyiz?
Ne kadar insanız?
Ne kadar Atatürk kadınıyız?
Atatürk’ü boş boş ziyaret etmek yerine, boş işlerle uğraşmak yerine, bizimle gururlanacağı işler yapalım.