Bundan 6 yıl önce Fukuşima'da dünyanın en büyük nükleer kazalarından biri oldu. 100 binden fazla insan evlerini terk etti; hâlâ geri dönemiyorlar. Toprak, hava ve suya radyasyon bulaştı. Japonya toprağa, evlerin sıvasına ve eşyalara bulaşan radyasyondan kurtulmak için 6 yıldır uğraşıyor. Radyasyonlu toprak veya eşyalar, her biri 1 tonluk torbalara dolduruluyor. Radyasyon seviyesi düşene kadar gruplar halinde belli bölgelerde bekletilecek bu torbaların sayısı bir yıl önce 11 milyona ulaşmıştı. Aşağıdaki resimde görebileceğiniz gibi yığınlar halinde belli bölgelere depolanıyorlar.
Fukuşima’nın kontrolden çıkan nükleer reaktörlerine her gün 300 ton civarında su pompalanıyor. Radyoaktif suyun bir bölümü çevredeki her biri 1000 tonluk depolarda saklanırken, bir kısmı da okyanusa bırakılıyor.
Fukuşima öncesi Japonya’da 54 nükleer reaktör çalışıyordu. Şimdi ise sadece 3 tane. 12 tane reaktörün kapısına kilit vuruldu. Sadece bu reaktörlerin maliyeti 50-60 milyar dolar civarında; hepsi çöp oldu.
Nükleer kaza veya sızıntı başka hiçbir şeye benzemez. Tüpgazla falan kıyaslanamaz. Fukuşima'da 6 yıl sonra saatte 530 sievert radyasyon ölçüldü. Sadece 1 sievert kısırlığa yol açar, saçlarını döker, katarakta neden olur. 530 sievert radyasyona maruz kalmak anında ölmek demektir.
Kaza yapmayan nükleer santral bile tehlikelidir. Mersin'de kurulmak istenen nükleer santral yılda yaklaşık 100 ton yüksek seviye atık üretecek. İçinde 240 bin yıl radyoaktif kalan plütonyum-239 olacak. Bu atıklara dünyada bulunmuş bir çözüm yok. Yok edilemiyorlar. Kaza olmasa bile bu atıklar Akkuyu'da depolanacak ve binlerce yıl radyoaktif kalacak. Çocuklarımız, torunlarımız ve onların torunları bu belayla yaşamak zorunda mı? Elbette hayır! Türkiye'nin elektrik üretmek için onlarca seçeneği var. Rüzgarı var, güneşi var, tasarruf edebilecek potansiyeli var. Rusya'ya ve inşaat şirketlerine para kazandırmak için #nükleer santral yapmaya ihtiyacı yok. Gel, sen de bu işe hayır de. Toprağına, doğana ve geleceğine sahip çık.