17 Ağustos 1999 sabahı, yerel saatle 03.02'de Kocaeli/Gölcük merkezli meydana gelen depreme biz ayakta yakalandık, şu an hayatta olmayan bir İl emniyet müdürü yardımcısı arkadaşımız ile saatler süren sohbet sonrasında gece 02.45 gibi eve gelmiş gazetelere bakarken saat 03.02’de başlayan deprem sırasında daha önce tavsiye edilen “bir dolabın yada masanın altında cemin pozisyonunda bekleyin” öğretisi ile bekledikten sonra deprem sona erer ermez aile fertleri ile birlikte yaşadığımız dördüncü kattan aşağıya inerek dışarıya çıkma imkanı bulmuştuk.
Asrın felaketi olarak tanımlanan Marmara depremi richter ölçeğine göre 7,4 Mw (USGS, Kandilli Rasathanesi) büyüklüğünde yaşanan deprem, büyük çapta can ve mal kaybına neden olmuştu.
17 Ağustos depremi tüm Marmara Bölgesi'nde, Ankara'dan İzmir'e kadar geniş bir alanda hissedilmiş Resmî raporlara göre 17 bin 480 ölüm, 23bin 781 yaralanma oldu. 505 kişi sakat kaldı. 285 bin 211 ev, 42bin 902 iş yeri hasar gördü.
2010 yılında yayımlanan Meclis araştırması raporuna göre 18 bin 373 kişi öldü. 48 bin 901 kişi ise yaralandı. Yaklaşık 16 milyon insan, depremden değişik düzeylerde etkilenmişti. Bu nedenle Türkiye'nin yakın tarihini derinden etkileyen en önemli olaylardan biriydi.
Marmara depreminin Ağustos ayında meydana gelmesi en azından depremi dışarıda geçirmek zorunda kalan vatandaşlarımız için teselli oluşturmuştu.
Gölcük merkezli depremden sonra Düzce’de, Van’da Elazığ’da ve bir kaş yerleşim merkezinde daha deprem meydana geldi, Başta Marmara depremi olmak üzere karşı karşıya kaldığımız tüm felaketler sonrasında “Devletimiz büyüktür, yaralarımızı saracağız, kentsel dönüşüme hemen başlayacağız, Teknolojiye önem vereceğiz” şeklinde açıklamalar her seferinde havada uçuştu.
05 Şubat gecesini 06 Şubat gününe bağlayan gece 04.47’de Kahramanmaraş merkezli deprem meydana gelince 1999 yılındaki depremi birebir yaşayan birisi olarak ilk anda “-Ne olursa olsun bir daha böyle büyük deprem yaşanmaz” dedik ama YANILMIŞIZ..
10 İlimizi ve bu illerin sınırları içerisinde yaşayan 13,5 milyon vatandaşımızı direk olarak etkileyen deprem ve deprem sonrası 85 milyon insanımızın gözleri önünde cereyan ediliyor..
“-Bir tarafta hayatını kaybedenler
-Bir tarafta enkaz altında kurtarılmayı bekleyenler
-Bir tarafta depremin etkisi dolayısı ile ulaşıma kapanan hava alanları ve otoyollar
-bir tarafta bekledikleri kurtarma ekiplerini çaresiz bir şekilde bekleyenler
-Bir tarafta depremden kurtulan ancak soğuk hava şartları ile çalışanlar”
derken 85 milyonu ağlatan görüntüler karşısında şok olmuş durumdayız.
1999 Marmara depreminden sonra alınacağı söylenilen ancak bir türlü alınmayan tedbirler maalesef devam eden deprem karşısında çaresiz bıraktı.
Depremler dün olduğu gibi bugünde var yarında olacak, dolayısı ile depremin hemen ertesi günü gereken tedbirlerin alınması gerekirken günler içerisinde sanki hiç bir şey olmamış gibi hayata devam etmek bizi derin acılar içerisinde bırakıyor.
Testi kırılmadan tedbir almak gibi bir önleyici tedbir varken , her şey bittikten sonra kurtarma çalışmalarına başlamak artık bir anlam ifade etmiyor, zira artık olup biteni kamuoyundan saklama imkanı kalmadı.
Depremde hayatını kaybedenlerin acısı yakınları tarafından bir ömür unutulmuyor, dolayısı ile 85 milyonu etkileyen bu tür felaketler ülkeyi yönetenler tarafından yarından tezi yok siyaset üstü bir anlayışla üstesinden gelinmelidir.
Aksi takdirde testi kırıldıktan sonra yol göstermenin hiç birimize bir faydası yok.