“Bozdurduğun doları yarın tekrar alabilirsin ancak kaybettiğin tohumu bir daha bulamazsın”. Bir Kızılderili olsaydım ve Türkiye’de yaşasaydım bugün söyleyeceğim söz herhalde bu olurdu. İleride sosyal medyada yakışıklı bir fotoğrafımla paylaşan çıkar mı bilemiyorum ama tohumumuza sahip çıkamazsak durumun fena olduğunu söylemeliyim. Nedeni de hükümetin, 2018’den itibaren tüm tohumların sertifikalı olacağı yönünde yaptığı açıklamalar.Önce Hükümet Sözcüsü Numan Kurtuluş, ardından Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, 2018’den itibaren sertifikalı tohum kullanmanın zorunlu olacağını duyurdu. “Özel sektörle birlikte sertifikalı tohum temini için 2017 yılında çalışmalar yoğunlaştırılacaktır” diyen Çelik’i ilk tebrik eden de özel sektör oldu. Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) Başkanı Yıldıray Gençer bu kararı ‘milat’ ilan etti ve “Hububat başta olmak üzere bitkisel üretim şaha kalkacak. 1 milyon ton olan sertifikalı tohum üretimi kısa sürede iki katına çıkacak, kayıt dışı üretim ve kullanım sona erecek. Türk çiftçisi, Türk tarımı ve Türk ekonomisi kazanacak” dedi.Gençer’in ‘Türk çiftçisi’nden kastı dev arazilere sahip birkaç şirket. ‘Türk tarımı’ diyerek pazarlamaya çalıştığı ise aslında Tohumcular Birliği ve üyeleri. ‘Türk ekonomisi’ de bu ürünleri büyük marketlere pazarlayan tedarik zinciri olmalı. Birkaç dönümlük arazisine tohum ekip, ailesini geçindirmeye çalışan geleneksel çiftçilerin elbette bu işten bir kazancı olmayacak. Anasından babasından kalmış atalık/yerel tohumu korumaya çalışan, bununla ürettiklerini aracısız büyük kentlere getirmenin yolunu arayan küçük/yeni çiftçiler de bu düzenlemeyle suçlu muamelesi görecek. Bu işten karlı çıkacaklar belli. Sertifikalı tohumların sertifikasını elinde tutan dev şirketler ve onların Türkiye’deki ortakları.Bildiğiniz gibi bir ay önce adını GDO ile duyurmuş Monsanto’yu Bayer satın almış, böylece dünya tohum ve tarım ilacı üretiminin dörtte biri tek bir şirketin kontrolüne geçmişti. Sertifikalı tohumları satın almaya mecbur bırakılan çiftçi bir süre sonra Bayer gibi birkaç şirketin ürettiği tohumlar arasında seçim yapmaya zorlanacak. Atalık dediğimiz yerel tohumlar ekilemediği için zamanla yok olacak. Hem biyoçeşitlilik büyük bir kayba uğrayacak hem de tekelleşmenin önü açılacak. Tekelleşme deyince sadece tohumdan da bahsetmiyoruz. Tohum üretimini tekellerine alan şirketler, büyük olasılıkla sizi GDO’lu tohumlara da mecbur bırakacak çünkü ortada başka üretici kalmayacak. Daha sonra genetiğiyle oynanmış bu tohumlara göre tasarlanmış ilaçlardan, gübrelerden, böcek öldürücülerinden almak zorunda kalacaksınız. Hem doğa hem biz hasta olacağız. Bizleri aç kalmakla tehdit edip, ne ekip nasıl büyüteceğimizi bir merkezden kontrol edecekler. Bayer’in hem tohum hem de tarım ilaçları alanında çalışması bir tesadüf değil.Birleşmiş Milletler’in rakamları dünyada 1 milyar 400 milyon insanın günlük gelirinin 1,25 dolardan az olduğunu gösteriyor. Bu insanların hayatta kalabilmelerinin tek nedeni, yaşadıkları yerlerde tarım yapabiliyor olmaları. Sizce günde 5 lira kazanan bir insan sertifikalı bir tohum alıp, onu ekerek hayatta kalabilir mi? Tarım sektörünü tekellerine alarak zenginliklerine zenginlik katmak isteyen bu şirketlerin, milyonlarca insanın aç kalmasıyla ilgilenmedikleri de ortada. Halbuki tüm bunları dünyadaki açlığı önlemek için yaptıklarını söyleyip dururlar.Dünyada 157 milyon çiftlik var. Bunların yüzde 72’si bir hektardan az bir alanı ekip biçen küçük çiftlikler. Ekilebilir toprağın sadece yüzde 8’i bu küçük çiftliklerin elinde. Madalyonun diğer tarafında ise 50 hektar ve üzerindeki arazileri kontrol eden büyük çiftlikler var. Dünyadaki ekilebilir arazilerin yüzde 65’i onların elinde. Süpermarket ve dev marketlerde gördüğünüz ürünlerin yüzde 45’e yakını onların kontrolünde. Orta büyüklükteki çiftlikleri de hesaba katarsak 5 milyar 600 milyon tüketicinin gıdasının yüzde 80’inini büyük şirketler kontrol ediyor diyebiliriz. Tohumları da kontrol ederek zincirin tamamına sahip olmaya çalışıyorlar. Sertifika ve GDO’nun arkasındaki niyet aslında bu.İşte bu yüzden tohumumuza sahip çıkmamız gerek. Bu yasal düzenlemeyi hazırlayan siyasi partilere sokakta, sandıkta hayır demek bu işin önemli bir parçası. Köprü, yol, hamaset uğruna canınızdan olmayın. Komşunuza, dostunuza, sosyal medyadaki takipçilerinize gıdamıza kadar her şeye el koymak için bu düzenlemenin yapıldığını anlatmak da yapabilecekleriniz arasında. Alışverişinizi de bütçeniz elverdiğince, dayanışma kooperatiflerinden, tüketicinin kendisinden, yerel pazarlardan yapabilirseniz oyunu bozabiliriz. Unutmayın, tohum oyununu bozmak bizim elimizde. Yoksa yakında bize ne yedirdiklerini bile bilemeyeceğiz.