Sene 1998, Mayıs ayının başları. Amasyamızın sevilen şahsiyetlerinden Nafız Yetkin bey müdürlüğünü yaptığım Devlet Güzel Sanatlar Galerisine ziyaretime gelmiş. İlimizdeki kültür ve sanat hayatıyla ilgili sohbet ediyoruz. Başında fötr şapkası, elinde bastonu, son derece şık giyimiyle, ilerlemiş yaşına rağmen sergi açılışlarımızın da müdavimi.Hem konuşuyoruz, hem de ilimizde her yıl 12-22 Haziran tarihleri arasında kutladığımız Atatürk Kültür ve Sanat Festivali’nde sergileyeceğimiz karma sergide yer alacak bir Atatürk tablosu yapmak için elimdeki Atatürk fotoğrafları albümünü karıştırıyorum. Bir an, açtığım sayfadaki Atatürk’ün tam önünde duran, sarıklı ve ak sakallı kişiye gözü ilişti. “Bi dakka bi dakka Hürrem bey oğlum, sen bu ak sakallıyı tanıyo musun” diye sordu. Ben de “Tanımıyorum, nerden tanıyım Nafız amca” deyince, “O benim dedem oğlum, müftü Abdurrahman Kamil efendi, Kırım Türklerinden” diye cevap verdi. Ve fotoğrafın öyküsünü anlatmaya başladı“Sene 23 Haziran 1930.Atatürk’ün Amasya’ya son gelişi. Dedem, ben( o zaman dokuz yaşındayım) ve ahali, tren garında, Atatürk’ü karşıladık.Paşa,dedemi çok severdi. Ayaküstü hal hatır soruldu. Paşanın gözü bir ara dedemin cebinden sarkmış köstekli saatinin zincirinin ucunda sallanan anahtara takıldı. Dedi ki, hocam bu cennetin anahtarı mı, ver de biz de gidelim. Bu şakaya ahali, resmi havanın yumuşamasından memnuniyetle gülümsedi ama dedem çok ciddi bir şekilde, Paşam asıl cennetin anahtarı sende diyerek cevap verdi. Atatürk irkildi, Niye böyle söyledin hocam? deyince dedem elini başımın üstüne koyarak, paşam, bu cahil milletin okuması için memlekete alfabe getirdin, bu bebeler okuyacak, ilim irfan sahibi olacak, memlekete hayırlı insan yetişecek. Bundan güzel cennetin anahtarı olur mu? deyince Atatürk’ün gözleri doldu”dedi. O an itibariyle bu fotoğrafı çalışmaya karar verdim.Sergiyi gezen vali Kemal Nehrozoğlu tabloyu çok beğendi ve bana dönerek “Hürrem bey, bu resmi vilayete gönder” diyerek yanındaki görevlilere, tablonun ücretini hemen ödeyin talimatını verdi. Ben, “hediyemiz olsun sayın valim deyince, olmaz öyle şey, sanatçının hakkını teslim etmek gerekir, diyerek teklifimi geri çevirdi.
O yıllarda Amasyamızın üniversitesi yoktu. Samsun OMÜ ye bağlı bir yüksekokul vardı. Vali Kemal Nehrozoğlu bu tabloyu 6 haziran 1998 tarihinde, Çankaya Köşkünde cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e armağan ederken, Amasyamıza üniversite sözünü Demirelin “Amasya’ya Yeşilırmak Üniversitesi yakışır” cümlesiyle aldı. Şu anda “Amasya Üniversitesi” adıyla devam eden üniversitemizin kuruluş kararı bu tabloyla alındı. Daha sonra ilimize vali olarak atanan Hüseyin Poroy zamanında hazırlanan Amasya Prestij Kitabı’nın kapak baskısında da bu tablonun fotoğrafı kullanıldı.