Hayat pahalılığı hepimizi bir şekilde etkiledi. İnsanlar zorunlu tüketim ihtiyaçlarını alırken bile zorlanıyor. Para yetmiyor, artık almak istenilen ne varsa ertelenebildiği kadar erteleniyor.
Bazıları aracının üst modelini alamıyor, bazıları daha lüks evde yaşayamıyor veya marka giysi almakta zorlanıyor. Bazıları da tenceresini kaynatmakta zorlanıyor. Herkesin sıkıntısı kendi bütçesi nispetinde. Artık ya zenginsin ya fakir keza orta direk yok artık.
Biraz önce vücutta vitamin eksikliği sebebiyle oluşan hastalıkları okudum. Vitaminli yiyecekleri yazmışlar, bu yiyeceklerin organik olması gerektiği belirtilmiş. Temel yiyecekler; et, sebze, balık, yoğurt, kuruyemiş, tahıl vs.
Peki günümüz koşullarında bu besinlere özellikle organik olanlara ulaşmak kolay mı? Paran varsa kolay... Yoksa paran yiyeceğin en ucuzunu ve en vitaminsiz olanını tüketmek zorundasın. Bu da çeşitli hastalıklara sebep oluyor... Demir eksikliğinden tutun da çağın en ürkütücü hastalığı demans kısaca bunama vs.
Dua edelim ve iyi dileklerde bulunalım birbirimize ve yüce Yaradan bize yardım etsin. Fakat üretmeden pahalılığın önü alınmaz. Otuz yıl önce kendi kendisine yeten ve tarımda ürettiğinin fazlasını ihraç eden ülkemizin o tarım topraklarına Ne oldu? Mercimek Kanada’dan, fasulye Çin’den geliyor artık..
Yüce Yaradan bize üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımadada yaşama şansı vermiş. Ne eksen bire kaç veren verimli topraklar var, insan bolluğu var...
Peki eksik olan Ne de biz yiyeceğe muhtaç olduk?
Düşünün lütfen....
Her tencere kaynasın, her ev ısınsın, herkes kendine yetecek olana sahip olsun, aç, açık kalmasın, kimse kimsenin ne bir tas çorbasına, ne çatısının altında barınmaya muhtaç olsun. İnsan denen canlı kibirlidir, bir tas çorba verse kendisini üstün sanar...
Rabbim bizleri kendisinden başkasına muhtaç etmesin. Hepinize sağlıklı, huzurlu, bereketli günler diliyorum.Sevgi, saygı, kitaplarla, esenlikle kalınız....