Bizler deprem olunca tedbiri düşünen, alacağı evin konumunu, manzarasını, kapıdaki güvenliğini, iç döşemesini, cam, parke, mutfak, banyo dolabını çok önemseyen insanlarız. Bende bu insanlardanım.
Evin gerçek güvenliğini sadece binayı yapan müteahhit firmanın satış ofisi lansmanı (lansman = tanıtım, lansman denilince havalı oluyor ) veya aracı emlak ofisi çalışanın satış başarısına göre, birde binada daha önce ev alan kişilerin konumu, etiketi ile karar vererek ev sahibi olduk.
Her ne kadar depreme dayanıklı diye beyanda bulunsalar da şu anda Kuzey Anadolu Fay Hattı Kısaca KAF kırmızı kuşağında yaşayan veya ev sahibi olan herkes tedirgin. 1999 depreminden bu yana İstanbul’da gerçek bir depreme hazırlık yapılmadı. Lokasyon (semt yeri) daha çok para edecek yerlerdeki eski binalar kentsel veya rantsal dönüşüm yapıldı, şehrin genelinde böyle bir çalışma yok.
Şimdi ise binlerce binanın depreme dayanıksız olduğu beyan ediliyor. O binlerce binada milyonlarca insan yaşıyor. İstanbul pahalı bir şehir öyle isteyince ne ev alınır Ne kiraya çıkılır, fiyatlar maaşların kat be kat üzerinde. Şimdi birde iç göç söz konusu kim tutacak bu fiyatları, artık iyice uçtu.
Deprem bilimciler; depremin yerini tahmin ediyor, deprem olma zamanını da eskiden olan depremlere göre hesaplıyor. Kısaca kesin tarih veremiyor fakat şuan ile on yıllık veya otuz yıllık zamanlar veriyor, belirsizlik var tıpkı insan ömrü gibi insanın ne zaman öleceğinin kesin tarihi belli değil.
Bu durum biz ölümlüleri hep yanıltıyor biz gerçeklerle fazla yüzleşebilen toplumlar değiliz, ne yaşarsak kadere bağlarız. Tedbirin önemini pek bilmeyiz. Bu sebeple bizi kader ile avutanlara İnanır sorgulamayız. Sorgulamak İçin bilgi, düşünce, cesaret gerekir. O başımıza gelenlerin çoğu kader değil bizim akılsızlığımızın sonucudur, ne yazık ki kendimiz ile bile yüzleşmeyi başaramayız DEĞİL ki hesap soralım!
Ölüm, yıkım, yakınını kaybetme, yerinden yurdundan ayrılmak zorunda kalmak hep başkalarının başına gelecek zannederken günün birinde bizimde aynı durumda olmak zorunda kalacağımızı düşünmek bile istemeyiz.
Oysa gün bugün belkide köprüden önceki son çıkış burası. Bizi yönetmeye talip olup, seçilmiş olanlardan bizim durumumuza çözüm bulmasını talep etmeliyiz. Tüm binalar taransın, depremde yıkılacak olanlar depremden önce yıkılsın.
Deprem ülkenin güvenlik ve en önemli beka sorunudur. Depremde yıkılan sanayi, kaybolan değerli iş bilen çalışan kayıbı çok önemlidir.
Depremde yıkılan sadece bina DEĞİL o binada yaşayandır aynı zamanda.
Yaşıyorsak, aklımız başımızdaysa biz bu zorluktan çıkarız... insan en çok bir zorluk yaşayınca güçlenir, deneyim sahibi olur, ayakları yere sağlam basar.
Yaşanan bunca zorluk kafi artık, gün yeniden başlama günü...
Bizler yardımlaşmayı bilen, zorluklarda tek yürek olmayı başarmış, kanıtlamış iyi insanların yaşadığı güzel bir ülkeyiz. Üzerimizdeki yorgun, bitkin yorganı atıp bir yerden başlayalım, ülkemizi yeniden tekrar imar edelim.
Bir daha da imar affı olmasın, imar hatasının affı hiç olmasın.
Güzel günler görmek umuduyla, ilimle, bilimle, akılcıl çözümlerle, kitaplarla, sevgiyle, esenlikle kalalım