Son gündemimizin sarsıcı, buruk hüzünleri delen dehşetlerinden biri olan depremin geride bıraktığı travmayı, hasarı dile getirmek gerçekten çok zor. Deprem beklenmedik anların en davetsiz misafiri…Birebir yaşayanlar için bu durum çok farklı ama bizim kalbimiz de orada atıyor. Dini, dili, ırkı, cinsiyeti, şehri, ülkesi, kültürü ve daha birçok özellikleri farklılık gösterebilen ortak bir acı hissediyoruz.
Tolstoy’un da dediği gibi: “Acı duyabiliyorsan, canlısın. Başkasının acısını duyabiliyorsan insansın.” Bir başkasının acısını hissedebildiğin kadar insansın.
Doğal olan depremdir, doğal olmayan ise afettir. Depremleri önlemek mümkün değil, ancak zararlarını ortadan kaldırmak veya azaltmak mümkün ve bizim elimizde. Bu doğa olayı, bilimden, akıl ve teknikten uzak uygulama ve politikaların sonucunda birer afete dönüşüyor. Depremde ortaya çıkan bu olumsuz tablo afet zararlarının doğrudan belirleyicisi olan, düşük standartlarda, sağlıksız ve yasa dışı bir yapılaşma, ranta dayalı hızlı ve düşük nitelikli kentleşme, bilimsel normlara dayalı olmayan arazi kullanım ve yer seçimi kararları, etüt, proje ve yapı üretim süreçlerindeki denetimsizlik ve özellikle tüm bu olumsuzlukları giderecek yasal düzenleme ve idari yapılanmaya ilişkin bütünlüklü bir çalışma olmayışının sonucunda ortaya çıkmakta. Bu sebeple öncelikle yasa ve yönetmelikler bir deprem ülkesi olduğumuz gerçeği sürekli akılda tutularak eksiksiz uygulanmalı.
Bugün bilimsel olarak depremlerin etkilerinden korunmamızı sağlayacak bilgi ve araçlara sahibiz. Buna rağmen depremler, Türkiye dahil birçok ülkede can ve mal kaybına neden olmaya devam ediyor.
Ozan Turgut’un dediği gibi “Deprem söz konusuysa her an geç kalınmış demektir”
Kahramanmaraş merkezli meydana gelen 7.4 büyüklüğündeki depremin yarattığı felaketin boyutları çok büyük…
Yaşanan deprem felaketinde canlarını kaybedenlere Allah’tan rahmet geride kalanlarına sabır, yaralılara acil şifalar dilerim.