05 Şubat gecesini 06 Şubat pazartesi gününe bağlayan sabah Kahramanmaraş başta olmak üzere 10 il merkezinde ve 13,5 milyon vatandaşımızı etkileyen deprem felaketi ile uyandık.
05 Şubat Pazar günü sabah 04.47 itibarı ile tüm vatandaşlarımız gibi bizde nefes nefese gözyaşları içerisinde hepimizi derin acılar içerisinde bırakan deprem felaketini takip ediyor, felakete uğrayan vatandaşlarımızın bir an önce bu zor durumdan kurtulmaları adına dua ediyoruz, gözyaşı döküyoruz.
Bir deprem ülkesi olmamıza rağmen meydan gelen deprem yada depremler sonrası gerekli önlemlerin alınmaması artık bizim için hayat nizamı haline gelmiş durumda.
Meydana gelen her deprem sırasında başta siyasetçiler ve STK temsilcileri olmak üzere büyük bir çoğunluğun “gün birlik olma günüdür, birlik olalım, particiliği siyaseti bir araya bırakalım” ile başlayan ve işin doğrusu ne işe yaramadığını hiç kimsenin bilmediği söylemlerden artık yorulmuş durumdayız.
Bu memlekette meydana gelen deprem ve diğer felaketlerde zaten vatandaşlarımız anında reaksiyon gösteriyor, Vatandaşımız var olan imkanlarını sonuna kadar felaket ile karşı karşıya kalan bölgeye ulaştırmaya oradaki yaralara ilaç olmaya çalışıyor.
Bu yüzden vatandaşımız zaten bizi endişeye sevk eden her türlü olumsuzluk karşısında “bir ve beraber” oluyor, yukarıda da belirttiğimiz gibi talep edilen yardımları sırtında taşıyarak, imkan bulursa kendisine ait araçlar ile bölgeye ulaştırmakta en ufak bir tereddüt duymuyor.
Burada sorun galiba tamamen umursamazlık ile ilgili, dikkat edin her depremde olduğu gibi artık ailemizden biri olarak gördüğümüz deprem uzmanları var olan tüm medya kuruluşları aracılığı ile olanları ve olması gerekenleri anlatıp duruyorlar.
Arşivlere bakma imkanı olanlar çok net bir şekilde sözünü ettiğimiz deprem uzmanlarının 1999 yılında meydana gelen ve asrın felaketi olarak tanımlanan Marmara depreminde ne söylemişlerse daha sonra yaşadığımız Elazığ depreminde, Van depreminde de aynısını söylediklerine şahit olacaksınız.
Deprem uzmanları şimdide 24 yıl önce Marmara depreminde söylediklerini tekrar ediyorlar,
“-Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğunu
-Deprem bakanlığı kurulmasını
-Yere yönetimlerin ruhsat konusunda daha dikkatli davranmaları gerektiğini
-Ülkeyi yöneten iktidarların yeni bir deprem yönetmenliğini hayata geçirmelerini
-Depremden sonra “ah vah” edileceğine deprem öncesi gerekli önlemlerin alınması gerektiğini
-İnsanları depremin değil çürük binaların öldürdüğünü”
Binlerce kez tekrarlayıp duruyorlar.
Bütün bu yaşadığımız olumsuzluklara rağmen ülkeyi yönetenlerin olup bitenlerden hiçbir ders almadıkları şu an karşı karşıya kaldığımız Kahramanmaraş depreminde bire bir yaşıyoruz.
Ülkemizin doğusunda 13,5 milyon insanımız hayatta kalma mücadelesi veriyor, Bu kadar geniş bir alanda kurtarma faaliyeti vermek elbette ki kolay değil ancak insanımızın da bu felaket karşısında Devletine güvenmekten başka yapacağı bir iş yok.
Büyük devlet olmanın gereği vatandaşına en zor durumda sahip çıkmaktır, iyi zamanda insanımız zaten devlete karşı olan görevini fazlası ile yerine getiriyor ancak kendisinin ihtiyacı olan devleti maalesef böyle zor zamanlarda yanında bulamamanın çaresizliğini yaşıyor.
13,5 milyon insanımızın etkilendiği ama 85 milyon insanımızın ağladığı bu deprem felaketinden ders çıkartılması en büyük temennimiz, aksi takdirde diğer depremlerde olduğu gibi olay soğuduktan sonra herkesin kendi işine dönmesi ve yeni bir deprem felaketi karşısında hiçbir şey olmamış gibi davranılması insanımızın devlete olan inancının da kaybolmasına sebep olacaktır.
Yaşadıklarımızdan ders çıkarmamız en azından bundan sonra meydana gelecek felaketlere önlem almamızı sağlayabilir.
Yeter ki aklımızı başımıza alalım.