''Remide Arslan'ın Türkçe derslerinden de hiç bir şekilde okumadığım köşe yazılarından da tiksindim uzun zamandır .
……hayat boyu doktorların ve mimarların kendi meslekleri dışında her halta maydanoz olmalarından tiksindim ve gına getirdim...bana da Türkçe öğretmeye kalkanı Türkçe dersine alırım ...haddini bilsin'' ...
Kendi öz be öz ACL li arkadaşlarımdan bazıları da şu cümleyi kullanmıştır:
‘’
''Memleket bu haldeyken başka uğraşacak şey yok muydu?’’
Mustafa Kemal Atatürk’ün Dil Devrimi’nin yolunda, karınca, kararınca, kaşını gözünü yara yara ve hata yapa yapa, yine de ödün vermeden çalışan, çabalayan, ilerleyen bir gönüllüyüm. Atatürk’ün izinde olduğunu söyleyen ve nasıl bir iz takip ettikleri kendinden menkul bulunan bu ve benzeri arkadaşlarımı o nedenle ayıplıyorum, kınıyorum ve yoluma devam ediyorum.
Aşağıdaki yazı bir alıntıdır. Yararlanılacak bilgiler içermektedir. İlgilenen duyarlı arkadaşlarım içindir. DAHA DEĞERLİ İŞLERİ OLAN VE BIKTIRICI BULAN DİĞERLERİ LÜTFEN OKUMASIN.
Bir dili toplum karşısında sözlü ya da yazılı olarak kullananların (yazarlar, radyo ya da televizyonlarda konuşan sunucular, tiyatro sanatçıları, politikacılar, topluma önderlik edenler, öğretmenler…) o topluma karşı bir sorumlulukları vardır.
Kadınlardan söz ederken “Kadın, hanım, hanımefendi” sözcüklerini kullanmak yanlış mı ya da kaba mı? Değil kuşkusuz. İnsanlardan adlarıyla birlikte söz ederken söz gelimi “Fazilet Hanım”, “İskender Bey” diye de kullanabiliriz. Bir insandan adını kullanmadan söz ediyorsak “Güzel bir kadınla (hanımla, hanımefendiyle) tanıştım” demek doğru olacaktır; “Güzel bir bayanla…” değil.
“Grup” ve “gurup” sözcükleri yabancı dillerden dilimize girmiş. İlki “küme, öbek”, ikincisi “günbatımı” anlamında... Bu sözcüklerin anlamlarını ve yazılışlarını ayırt edebilmek için ille de yükseköğretimden geçmiş olmak mı gerekiyor? En azından ilköğretimi bitirmiş bir gencimiz bu sözcükleri doğru kullanabilir bence. Peki, bir Türkoloji profesörü de yanlış kullanırsa?
“Ne var ki gözler ilk gurup sürgünleri bulamadılar.”
Neyi ya da kimi bulamamış gözler? İlk günbatımını mı, sürgüne gönderilmiş insan kümesini mi?
Diyelim ben “Fransız İnkılabı” yazmak isterken yanlışlıkla “Fransız İnkilabı” yazsam, “Amaan! Önemli değil; bir nokta fazla oluvermiş, ne var bunda? ‘Fransız Devrimi’ denmek istendiği anlaşılıyor” der mi acaba? (inkılap=devrim, inkilap=köpekleşme…)
Bir zamanlar iflas eden bir banka patronunun bankasını kurtarma çabasını anlatırken kullandığı “Kârımızı bile sermayeye kattık, yine de bankayı kurtaramadık” sözlerinin “Karımızı bile sermayeye kattık…” şeklinde düzeltme imi kullanılmadan yazılmasını nasıl karşılar acaba?
Divan Edebiyatı” alanında doktora yapmış bir Türk Dili ve Edebiyatı profesörü özgeçmişinde şöyle anlatıyor kendini: “… Önümde bir medeniyet duruyordu ve şimdi ne Troya kentini keşfeden Schliemann, ne Tut-enk-Amon nam Firavun’un mumyasını çözen Champillion; ne mikrobu keşfeden Pasteur, ne de arzın cazibesi kanununu keşfeden Galileo Galilei benim kadar mutlu olamazlardı.”İlköğretimin 7. ya da 8. sınıfında okuyan bir öğrenci bile, biraz dikkat edince, bu yanlışları fark eder ve açıklar. İlköğretimin bu sınıflarında Türkçenin dilbilgisini öğrenmiş olan öğrenciler, “ne… ne…” bağlacından sonra tümcenin yükleminin olumlu olması gerektiğini bilirler çünkü.
Ayrıca, hem bağlaç hem virgül kullanılmaması gerektiğini de…
Yazarların, sunucuların, akademisyenlerin, öğretmenlerin, gazetecilerin, dil yanlışlarını, yazım yanlışlarını, anlatım bozukluklarını kendilerine gösterme yürekliliğinde bulunamazsak bu yanlış kullanımlar sürer gider.
Gercekedebiyat.com’dan alıntı.( Aşağıda bu yazının tamamı Aylin tarafından iletilmiş hali ile yer alıyor. İkimiz de birbirimizden habersiz bu makaleyi okuyup değerlendirmişiz. Aylin benim güvenle bayrağı devredeceğim genç arkadaşım. )