Bölgemize baktığımız zaman Türkiye'nin iç ve dış politik sorunlarının Referandum’un çok daha ötesinde olduğunu görüyoruz. Suriye'de güçlenen bir Esad var ve her geçen gün kendi hegemonyası altındaki toprakların oranını artırıyor. Esad'ın PYD ilişkisi, dış ilişkisi; Rusya ile olan değişken ilişkiler var. IŞİD bazen Esad’ın da işine geldi. Niçin işine geldi; Özgür Suriye Ordusu'na karşı kullandı. PYD'ye baktığınız zaman Esad bugün için Rusya ile neredeyse aynı fikirde ve Kuzey Suriye'de aynı Barzani'nin kurduğu Kürt Devletine benzer bir ülkenin kurulmasına, ister-istemez ‘Evet’ diyor. Bu evet demenin de en önemli nedeni Rusya'nın bu konudaki baskısı...
Rusya'nın geçtiğimiz haftalarda Moskova'da yaptığı Kürt Liderler Zirvesi, bunun temelini atıyor. Türkiye'nin şuna da hazır olması lazım: Irak'ın kuzeyindeki Kürt Devleti ve Suriye'nin kuzeyindeki Kürt Devleti oluşması gerçekleşebilir. Peki, böyle bir kurgu bize ne getirecek; bizden ne götürecek. Bunu tartışmamız lazım çünkü PYD olayında, yalnızca Suriye'nin değil, ABD ve Rusya'nın da birleştiğini görüyoruz. İkisinin de ortak çıkarı, yeni bir devlet kurulmasından yana görünüyor. Diğer yandan bu devletin kurulması İsrail'in de işine geliyor.
AB’nin yanlış ABD politikası
Şimdi gelelim, gelişmelerdeki İran'ın konumuna... İran'ın bizimle ilişkisi nasıl ve ABD'nin bunları sıkıştırmasından sonra acaba Güvenlik Konseyi'nin 4 daimi üyesi ve Almanya'nın onlarla ilişkileri yeterli olacak mı? Bunları da beklememiz gerekiyor. Gayet açık bir şekilde şunu görüyoruz ki, İran’la ABD köprüleri büyük ölçüde attı.
ABD, İngiltere'nin ayrılmasından sonra 27 ülke kalan AB ile bu TTIP yani Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı'na karşı bir tutum sergiliyor. ABD, Avrupa Birliği'ni cezalandırmak istiyor. Bu yapı Gümrük Birliği'ni kursaydı, dünya ticaretinin yüzde 76'sına yön verecekti ve en fazla zarar görecekler de Rusya, Çin, Hindistan, Güney Afrika ve Türkiye gibi ülkeler olacaktı. Şimdi Avrupa Birliği'ni Trump ciddi bir şekilde cezalandırıyor. Niçin cezalandırıyor? Merkel başta olmak üzere seçim kampanyasında herkes yanlış kişiyi destekledi de bu yüzden cezalandırıyor. Bütün enerjilerini Hilary Clinton'a yönelttiler. Seçimden ise hakikaten kendi ekonomisini koruyan, kendi düşman resmini yaratmış bir Trump ortaya çıktı.
Trump-Erdoğan görüşmesi en kısa zamanda gerçekleşmeli
Trump'ın Türkiye'ye bakışını tam bilmiyoruz. İlkönce CIA Başkanını yolluyor ve Cumhurbaşkanımızla konuşuyor. Arkasından Genel Kurmay Başkanı geliyor. İncirlik Havaüssü'nde biz artık belirli paylaşımları yapmışız ve bırakın Amerika Birleşik Devletleri'ni Almanlar'a bile orada korkunç hak tanımış durumdayız. Almanlar orada 4 tane pist yapıyor, yeni Kışla yapıyor. Türkiye burada devler arasında yavaş yavaş daha sorunlu bir konuma da gelmemesi gerekir. Son gelişmeler, bize bunu gösteriyor.
Türkiye’ye müstemleke muamelesi yapılmak isteniyor
İncirlik’te bu kadar tolerans tanıdığımız Almanya, çok belirgin bir şekilde Türkiye karşıtlığı yapıyor. Alman basını, STK’ları ve politikacıları her olanakta Türkiye’ye saldırıyorlar. Televizyonların bir numaralı negatif konusunu Türkiye oluştururken, Almanya’da 1 milyon 400 bin Türk seçmene yönelik Referandumda bilgi vermek isteyen Bakanlara izin verilmiyor. Türkiye’ye neredeyse bir müstemleke muamelesi yapılmak isteniyor. Buna karşın Almanya’ya akılcı tepki göstermemiz şart. AB’nin bir numaralı ülkesi Almanya, Türkiye ile dost ilişkiler kurarsa, Ortadoğu’da beraber etken olabileceğimizi maalesef görmüyor.
Şimdi geleceğe bakarsak, esasında en önemli olaylardan biri Trump-Erdoğan görüşmesi... Bunun en kısa zamanda gerçekleşmesi lazım ki, saçınız ak mı kara mı görelim. Zira Trump çok değişken bir lider. Bakın: Putin ile ilkönce dostluk ilişkileriyle hareket etti, şimdi Obama'nın istemediği kadar Kırım'ın tekrar Ukrayna ile birleşmesini istiyor. Ayrıca Rus Ordusu'nun Doğu Ukrayna'dan çekilmesini istiyor ki, Ukrayna hem Avrupa Birliği hem de ABD için bölünmüş bir ülke olarak artık kabul ediliyordu. Batı Ukrayna Avrupa Birliği'nin bir parçası olacak, Doğu Ukrayna Rusya'nın bir parçası olacak. Tüm bu gelişmelerin gölgesinde, bizdeki gündemin sadece Referandum olmaması gerekiyor. Dış ülkelerle olan ilişkilerimizi ve ekonomik sorunlarımızı da göz önüne almalıyız.